Blog
Sosyal Sermaye Yatırımlarını artırmalıyız
Üniversite yıllarımda bende en çok iz bırakan yazarlardan birisi Karşılaştırmalı Siyaset Bilimi dersinde okudğum Robert Putnam’ın eserleri idi. Putnam “İşleyen Bir Demokrasiyi Kurmak (Making Democracy Work)” gibi kitaplarında sosyal sermaye konusunu ele alıyordu.Sosyal sermayeyi İtalya bağlamında tartışan yazar, İtalya’nın kuzeyinin gelişmesinde sosyal sermayenin rolünü vurgularken, güneyindeki feodal yapısının ve mafyatik ilişkilerinin nedeninin ise sosyal sermayenin yokluğundan kaynaklandığını ele alıyordu.
Putnam’ın kitabı “Neden sivil topluma ihtiyaç var?” sorusuna o zamana kadar verilen cevaplardan farklılaşıyordu. Bu soruya o zamana kadar hep ekonomi çerçevesinden, liberalizmin piyasa aksaklıkları ile devletçiliğin bürokratik etkinsizliği çerçevesinden bakılmıştı. Putnam ise her ne kadar sermaye gibi ekonomik kökenli bir sözcük kullansa da, bireyler arası güvenin gelişimi, bireysel motivasyon, kapitalizme katkıları gibi sosyal vurgularıyla sivil topluma bambaşka roller atfetmişti.
Gelinen noktada etkili işleyen bir sivil toplumun, sosyal sermayenin gelişimi için olmazsa olmaz olduğu hemen herkesçe kabul edilmekte. Gönüllülerin iletişim, yönetim, organizasyon, farklılıklara saygı gibi becerilerinin artması yanı sıra, sağlanan pozitif dışsallıkla oluşan sosyal güvenin ekonomik dinamizmi artıracağına inanç da yaygın.
Hükümetler de kapitalizmi insani yüzlü hale getirmek için farklı stratejiler geliştiriyor. Bu doğrultuda, verimlilik çarpanı yüksek olduğuna inandığı sivil toplum yapılarını destekleyerek piyasa aksaklıklarının ve aşırı bürokrasinin etkinsizliğini bertaraf etmeye çalışıyor.
Hükümetlerin bu stratejilerinin sosyal sermayeye katkıları yadsınamaz nitelikte. Avrupa Birliği’nin de Sosyal İşletme Girişimi, Avrupa Gönüllü Hizmeti gibi projelerle Gönüllülüğün Artırılması gibi proaktif stratejileri oldukça kapsamlı şekilde sosyal sermayeyi destekliyor.
Ülkemizde ise sosyal sermayenin artırılması için Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın stratejileri bulunmakta. Bu stratejilere ise henüz beklenenin çok altında bütçe ayrıldığı ve etkilerinin oldukça sınırlı olduğu görülmekte. Dahası, Batı’daki birçok ülkede gönüllüğün, sosyal girişimciliğin, Kurumsal Sosyal Sorumluluğun, Kurumsal Sürdürülebilirlik Stratejilerinin mevzuatı bulunmasına rağmen ülkemizde bunların hiçbirisinin yasal altyapısı yok.
Sosyal yatırım devleti bağlamında düşünme ve analiz yeteneğimizi artırıp, sosyal sermayeye başta devletin mevzuatsal ve kurumsal altyapıyı sağlar şekilde olmak üzere çok yoğun şekilde katkı sunmamız şart.
Sosyal sermayeye yatırım yapılmadan, ülkenin ekonomik ve sosyal gelişimi arasındaki farkı kapatmamız mümkün değil.